1 Mayıs Emek ve Dayanışma gününde Memur-Sen ve Hak-İş onbinlerce emekçiyle birlikte büyük bir coşkuyla Konya’da tarihi bir 1 Mayıs kutlaması gerçekleştirdi.
MEMUR-SEN ve HAK-İŞ’in ve Konya Şehir Meydanında, “Daha Güçlü Demokrasi İçin Yeni Anayasa” sloganıyla gerçekleştirdiği, 1 Mayıs mitingi onbinlerce emekçinin katılımıyla bir büyük bir coşkuyla gerçekleştirildi. İlk kez 1 Mayıs kutlamaları Kuran’ı Kerim tilaveti ile başladı, dualar edildi.
Davul zurna eşliğinde halaylarla, türkülerle, ellerindeki pankart ve dövizlerle meydanı dolduran Hak-İş ve Memur-Sen üyeleri, işçiler, memurlar, STK temsilcileri ve Konyalılar alanı renklendirdi.
Konya'da yerel yayın yapan Anadolu'da Bugün gazetesi muhabiri alanda röportaj yaparken, bizlerle de röportaj yapmak istedi. Erzurum'dan 1 Mayıs Kutlamaları için geldiğimizi öğrenince çok şaşıran muhabir yaklaşık bin km yol gelerek, işçinin ve emekçinin yanında olduğumuzu haberleştirme isteğini bizlerde gülümseyerek kabul ettik.
Platforma çıkan Başkanlar 1 Mayıs mitingine katılanları selamladı. Memur-Sen Genel Başkan Yardımcısı Günay Kaya ise kısa bir selamlama konuşması yapyı. Mitinge katılanlar, Kültür ve Turizm Bakanlığı’na bağlı halk oyunları ekibinin yedi bölgeye ait halk oyunlarını gösterisi ve Grup Yürüyüş konseri ile büyük coşku yaşadı. Açılış konuşmalarının ardından 1 Mayıs bildirisini Memur-Sen'den Habibe Öçal, Hak-İş'ten Kadın Komitesi Temsilcisi Fatma Yavuz okudu.
Yalçın: Haklarımızı haykırıyoruz
Memur-Sen Genel Başkanı Ali Yalçın konuşmasında, “Emeğin, emekçilerin, kamu görevlilerinin, işsizlerin birlik gününde, mücadele gününde bir aradayız. Haksızlığa itiraz, sömürüye isyan etmek için, haklarımızı haykırmak, 1 Mayıs’ı kutlamak için alanlardayız” dedi.
“Kan, vandalizm, anarşizm gibi görüntülerle zihinlerimize kazınmak istenen 1 Mayıslar artık geride kaldı” diyen Yalçın, “Biz, emeğin hakkını haykırırken, hiçbir zaman kırmadık, dökmedik, yıkmadık, yıkmayacağız. Çatışmaya, kaos çıkarmaya meyl etmedik, etmeyeceğiz. Ülkemizin her şehri, her meydanı 1 Mayıs kutlamalarına ev sahipliği yapmayı hak ediyor. Hiç bir mekânı, hiçbir meydanı tabu haline getirmedik. Geçmişin acıları ve yanlışları üzerinden çatışma gerekçesi oluşturmak gibi bir sendikal anlayışımız olmadı. Bu anlayışla geçen yıllarda Diyarbakır’da, Çanakkale’de, Ankara’da 1 Mayıs’ı kutladık. 1 Mayıs’ı sadece Taksim’de kutlarız dayatması yapanlar, neyi amaçlıyor. 77’de yaşanan acılar üzerinden çatışma ortamı çıkarmak, yeni acılara zemin oluşturmak; emekçileri dayanışma bayramını kutlamaya değil çatışma kurbanı olmaya davet etmektir. Biz, kamu görevlilerimizin, işçilerimizin milli gelir taksiminde daha fazla pay alması derdindeyiz. Birileri gibi Taksim’i çatışma alanına çevirmek derdinde değiliz. Taksim’i kutsallaştıran anlayışı reddediyoruz. Biz, bu anlayışla, emeğimizin hakkını haykırmak için Hak-İş’le dayanışma içerisinde 1 Mayıs’ı Konya’da kutluyoruz. Çanakkale ruhundan beslenen kardeşliğimizle, Anadolu’yu İslam’la tanıştıran birliğimizle, ‘İnsanı yaşat ki devlet yaşasın’ anlayışını kuşanan insan merkezli fikrimizle 1 Mayıs Emek ve Dayanışma Günümüzü kutlamak için Konya’dayız. İmanı, izanı ve irfanı kuşanmış kâmil insanlar şehri Konya’dayız. Tebessümle tefekkür ettiren Nasreddin Hoca’nın şehri Konya’dayız. ‘Hak’tan alırız, halka veririz’, ‘Hak der döneriz, Hak yolundan dönmeyiz’ diyen Mevlevi dergâhı, gönüller sultanı Mevlana’nın ikametgâhı Konya’dayız. Konya, renk, din, dil, cinsiyet ayırımı yapmadan ‘gel’ diyen Mevlana’nın şehridir. Konya, milletimizin ‘düşküne yardım et’, ‘mazluma el uzat’, ‘mahzuna destek ver’ anlayışının bayraklaştığı infak şehridir” şeklinde konuştu.
“Küresel şebekelere isyanımız var”
Konuşmasında küresel mesajlar veren Ali Yalçın, “Emperyalist ve Siyonistlerin kan ve zulüm pazarına dönüştürdüğü bir dünyada yaşıyoruz. Daha çok sömürmek, daha çok öldürmek, daha çok ocak söndürmek için güne uyanan zalimlerin, vahşilerin hüküm sürdüğü bir dünya istemiyoruz. İnsan emeğini sömürerek, ekmeğimizi küçülterek, özgürlüklerimizi yok ederek, kendi insanına demokrasi ikram ederken, bizim coğrafyalarımıza darbe ve zulüm ihraç ederek, ayakta kalan küresel şebekelere, çetelere, baronlara itirazımız var, isyanımız var. Afrika’da insanlar suya hasret iken, petrolden kazandıklarını su gibi harcayanlara, Filistin’de, Mısır’da, Orta Afrika’da, Arakan’da, Doğu Türkistan’da ‘Müslümansın, ölüme yakınsın’ anlayışıyla kardeşlerimize zulmedilirken seyreden, sesini kısan, gözünü ve kulaklarını kapatanlara itirazımız, isyanımız var. Kalp kırmaktan dahi çekinen ecdadımıza yöneltilen soykırım yalanına, palavrasına, itirazımız var, öfkemiz var” dedi.
Konuşmasında Mısır cuntasına ve Suriye rejiminin zulmüne de tepki gösteren Yalçın, “Suriye canisi Esed misket bombalarıyla çocukları ve kadınları katlederken, çıkar hesabıyla kılını kıpırdatmayanlara, Mısırlı kardeşlerimizin iradesini gasp eden, Mısır’ın seçilmiş Cumhurbaşkanı Mursi’yi hapseden, İhvanı Müslimin üyelerini katleden vahşi Sisi’nin sırtını sıvazlayanlara tepkimiz var, öfkemiz var. Katil İsrail, Filistin ve Gazze’de ‘soykırım’ uygularken, Hamas’ın haklı mücadelesini, Filistinli kardeşlerimizin soylu intifadasını umursamayanlara itirazımız, isyanımız var” diye konuştu.
“Batı’nın reklam yüzü ‘uygarlık’, gerçek yüzü barbarlıktır”
Batının çifte standartlarını eleştiren Yalçın, İsrail, ABD ve AB’yi kınadı. Yalçın, “ İsrail’in kuklası ABD, kendisini dünyanın jandarması olarak görüyor. ABD’nin taşeronu İsrail, ‘vaad edilmiş topraklar’ hayaliyle Ortadoğu’yu kan gölüne çeviriyor. AB ‘demokrasi ve özgürlük’ afişlerinin altına gizlediği çifte standartla darbeci yönetimleri destekliyor. Birleşmiş Milletler, dünya barışını sağlamak yerine Güvenlik Konseyi üyelerinin veto yetkisi esaretinde sadece ölü sayıyor; zulme, vahşete, soykırımlara gözlerini kapatıyor. Kudüs’ü, Mescid-i Aksa’yı, Gazze’yi işgal eden, Filistinli, Gazzeli kardeşlerimize zulmeden İsrail’i eleştirenlere, kınayanlara, tepki verenlere ‘Antisemitist’ etiketi yapıştırıyorlar. İslam ile terörü, Müslüman ile terörist kavramını ilişkilendirenlerin pazarladığı ‘İslamofobi’ kurgusuna itiraz etme cesareti gösteremiyorlar. Fransa’da İslam’a saldırmayı meziyet haline getirmiş bir dergiye yapılan gizemli terör saldırısına yönelik ‘insani’ tepki veriyorlar. Orta Afrika’da katledilen Müslümanlara, Doğu Türkistan’da ‘Müslümanlığı yaşadığı için yaşamdan koparılanlara’ aynı insani hassasiyeti çok görüyorlar. Biz biliyoruz ki, Batı çifte standartlıdır, insan değil para odaklıdır. İnsan hayatını kurtarmayı değil, sömürerek daha fazla kazanmayı ‘uygarlık’ sayan Batı’nın reklam yüzü ‘uygarlık’, gerçek yüzü barbarlıktır. Bizim medeniyetimiz insanı merkeze alan idealizmi; Batı uygarlığı ise insanlığı sömüren emperyalizmi referans alır” dedi.
“Kirli operasyonlara izin vermemeliyiz”
Sözleri sıklıkla sloganlarla kesilen Yalçın, konuşmasını şu şekilde sürdürdü: “Bu düzen böyle sürmeyecek. Bu devran böyle dönmeyecek. Biz, insanı insanlıkla buluşturma mücadelesinin neferleri olarak buna izin vermeyeceğiz. Biz, insanlığın hak ettiği dünya düzenini kurma hedefini yüklenmiş hakikat erleri olarak bu düzeni birlikte değiştireceğiz. Biz, Türkiye’den dünyaya huzur, barış ve adalet taşımaya gayretli Memur-Senliler, Anadolu’dan insanlığa merhamet ikram etmeye niyetli Hak-İşliler olarak bu devranın sürmesine fırsat vermeyeceğiz. Biz, hak davasının bu çağdaki kararlı emanetçileri olarak, sömürülenlerin ‘artık yeter’ haykırışına, ezilenlerin ‘bizi kurtarın’ çırpınışına, açların, açıkta kalanların ‘bize el uzatır mısınız?’ bakışına, özgürlük isteyenlerin ‘yasaklara son’ diyerek ayağa kalkışına ses vereceğiz, el uzatacağız, destek vereceğiz. Hep birlikte, inanarak, çalışarak, azimle ve kararlılıkla dünyanın kirli düzenine son vereceğiz. BM’ye ‘dünyanın 5’ten büyük olduğunu’ kabul ettireceğiz, öncülük edeceğiz. Yeni bir dünya diyorsak, yeni bir dünya düzeni kurmak istiyorsak; önce milletimizin iradesine yönelik oyunları boşa çıkarmalıyız. Medeniyet coğrafyamızın lider ülkesi devletimize yönelik kirli operasyonlara izin vermemeliyiz. Bu millet, tam bir asır ‘vesayetin’, ‘medeniyet değerlerine ihanetin’, ‘küresel şebekenin sömürü düzenine esaretin’ mahkûmu yapıldı. Seçmemize, seçilmemize, seçtiklerimize izin vermediler. Seçtiklerimize darbe yaptılar, idam sehpasına gönderdiler, o kirli tarihi demokrasi bayramı diye kutlattılar. Devletin kasasının soyulmasına dur diyen milletin gönlündeki Başbakan’a, ‘Savunan Adam’a diş bilediler. 28 Şubat kararlarıyla, inananları fişlediler, dışladılar, ikna odalarında imha süreçlerine soktular. Başörtülü kızlarımıza, kardeşlerimize, ablalarımıza üniversitelerde, kamu kurumlarında, milletin meclisinde had bildirmeye yeltendiler. IMF’ye borçlanmayı makul, yüksek faizi makbul gösterdiler. Sekiz yıllık kesintisiz eğitimi bilimsel, katsayı zulmünü istatistiksel zorunluluk olarak yutturmaya kalkıştılar. Hastane kuyruğuna girmeyi ‘ödememiz gereken bedel’, emeklilerimizin maaş kuyruğunda ölmesini ‘vakti gelmiş ecel’ saydılar. Millet iradesini kapatmaya, demokrasiyi karartmaya kalkıştılar. Ancak, milletin vesayet çukurlarını kapatmasını, egemenliği yeniden ele almasını engelleyemediler, engellemeyecekler.”
Sözlerine “Memur-Sen’in dirayetine, cesaretine, zirveye yerleşmesine, 800 binlere ulaşmasına, 11 hizmet kolunun tamamında yetkiyi almasına alışamadılar” şeklinde devam eden Yalçın, “1 Vesayet bitmez, derin devlet bitirilemez; JİTEM tasfiye edilemez, terör ocakları söndürülemez sandılar. Vesayeti, birlikte bitirdik. Özgürlükleri birlikte getiriyoruz. Kur’an okumayı yasaklayan, Kur’an öğrenme yaşına sınır konan günlerden müfredatta Siyer-i Nebi ve Kur’an-ı Kerim derslerine yer verilen eğitim sisteminin olduğu günlere geldik.
Çünkü biz, ‘Yeniden Büyük Türkiye’, ümmetin kurtuluşu, yeni bir dünyanın kuruluşudur bilinciyle hareket ettik. Evet, ‘Yeniden Büyük Türkiye’ bizim hedefimiz, hayalimiz, yolculuğumuzdur. Vesayetin tetikçileri, küresel baronların emir erleri bu yolculuğa darbe vurmaya çalışıyor. Çünkü biliyorlar ki, ‘Yeniden Büyük Türkiye’ kurulursa, sömürü düzenleri yıkılacak, vesayet hevesleri kursaklarında kalacak. Derin devletlerini kaybedenler, milletin içinde derin şebekeler oluşturarak yeni oyunlar peşindeler. Gezi’de yenildiler, 17-25 Aralık’ta yanıldılar. Taksim Gezi Parkı olaylarında ve 17/25 Aralık’ta beklediklerini bulamayanlar, hem Çözüm Süreci’ni hem de Türkiye’nin huzurunu hedef alarak 6/8 Ekim’de Kobani bahanesiyle kendisi gibi düşünmeyen Kürtleri yok etmeyi hedefleyen ‘Beyaz Kürtleri’ sokağa çıkardılar. Beyaz Türkler ve Beyaz Kürtler arasındaki bu kirli tezgâh da milletin ferasetiyle bozuldu. Bu olaylar gösterdi ki, millet olarak doğru yoldayız. Doğru yoldayız, çünkü sömürü baronları ve onların yerli uzantıları boş durmuyor, boş durmayacaklar. Ne elleri ne dilleri ne de zihinleri boş duracak. Onların işi, kumpas kurmaktır. Onların işi, millete operasyon yapmaktır. Onların hedefi, milletin hayallerini çalmak, hedeflerini engellemektir. İzin verecek miyiz? Elbette hayır. Kumpaslarına, operasyonlarına fırsat verecek miyiz? Elbette hayır. Yeniden Büyük Türkiye’nin kurulmasından vazgeçecek miyiz? Elbette hayır. İnadına değil, İnsanlık adına hayır diyoruz. İnsanımız için hayır diyoruz. Mazlumlar, mahzunlar, mağdurlar için hayır diyoruz. Çünkü ‘Yeniden Büyük Türkiye’, sadece Türkiye’nin şahlanma davası değil, bütün insanlığın, mazlumların, sömürülenlerin, ezilenlerin ayağa kalkışıdır” dedi.
Çözüm sürecine özel vurgu
Çözüm süreci hakkında önemli tespitlerde bulunan Yalçın, “Yeniden Büyük Türkiye için, önsöze, öncü adımlara ihtiyaç var. Bunun önsözü, ilk adımı Çözüm Süreci’dir. Çözüm Süreci, milletin hayalidir, yerli bir projedir. Çözüm süreci, eşit yurttaşlık temelinde, Türk’ün, Kürt’ün, Laz’ın, Çerkez’in, Abaza’nın, Sünni’nin, Alevi’nin, zenginin, fakirin, işçinin, işverenin, kamu görevlisinin eşit haklarla, eşitlik ve adalet zemininde birlikte yaşama iradesidir. Yeni Anayasa ise Yeniden Büyük Türkiye’nin yol haritasıdır, vesayetin bitişidir, demokrasinin vesayet altından çıkışıdır. 7 Haziran seçimleri öncesi, siyasi partiler seçim bildirilerini açıklıyorlar. Bizden oy istiyorlar. Sekiz yıllık kesintisiz eğitimi yeniden getirmek isteyen CHP ve HDP neden oy vermemizi değil, neden oy vermememiz gerektiğini söylüyorlar. Milletin diniyle, diyanetiyle, Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi dersiyle, İmam-Hatip Lisesi ile hesabı olanlar, milletin gelecek hesabında olmayacaklar. Kamu görevlilerinin mali ve sosyal haklarını artırmayı, çalışma şartlarını düzeltmeyi, özlük haklarını geliştirmeyi düşünmeyenleri kamu görevlileri de düşünmeyecek” şeklinde konuştu.
Konuşmasında Yalçın talepleri ise şu şekilde sıraladı: “Siyasi partiler seçim vaatlerini açıkladılar. Biz de, seçimden sonra iş başına gelecek hükümetten, toplu sözleşme masasından beklentilerimizi, teklif ve taleplerimizi Konya Şehir Meydanı’ndan haykırıyoruz. Biz, emeğe, alın terine değer verilmesini, ekmeğimizin artmasını, saygın iş ve emek konusunda ülkemizin dünya liginde zirveye çıkmasını istiyoruz. Biz, insan onuruna yaraşır çalışma şartları ve özlük hakları talep ediyoruz. İş güvencesi kırmızı çizgimiz diyoruz; güvencesiz çalışmaya son verilmesini, işsizliğin sorun olmaktan çıkarılmasını, istihdamın artırılmasını, bu ülkenin kamu görevlileri olarak ekonomik büyümeden, refah artışından pay istiyoruz.
Kapitalizmin, neo-liberalizmin, emperyalizmin dayattığı taşeron işçiliğe son verilmesini, taşeron işçilerin kadroya alınmasını, kurum ayrımı yapmadan 4/B ve 4/C’li bütün sözleşmeli personelin kadroya geçirilmesini, üniversite mezunu işçilerin kadroya geçirilmesini istiyoruz.
Biz, hakça bölüşmeye, adil paylaşmaya zemin olacak demokratik, sosyal, hukuk devleti anlayışını önemsiyoruz.
Örgütlenme hakkına ilişkin engellerin kaldırılmasını, kamu görevlilerine yönelik bütün kılık-kıyafet dayatmalarının sona ermesini, kamu görevlilerine siyaset ve grev hakkı verilmesini istiyoruz.
Kamu görevlilerine refah artışından pay verilmesini, disiplin cezalarının affedilmesini, 2005’ten sonra göreve başlayanlara, başlayacaklara bir derece verilmesini istiyoruz.
Emeklilerin maaşlarının ve emekli ikramiyesinin yükseltilmesini, ek ödemelerin tamamının emekli maaşına ve ikramiyesine yansıtılmasını, bütün kamu görevlilerinin ek göstergeden yararlanmasını ve ek göstergelerinin artırılmasını talep ediyoruz.
Fazla çalışma ücreti ödenmesini ve fazla çalışma ücretlerinin artırılmasını, kadına yönelik şiddetin, kamu görevlilerine yönelik şiddetin sona erdirilmesini, kamu görevlilerinin işçilikte geçirdikleri sürelerin tamamının hizmetten sayılmasını istiyoruz.
Biz, bu ülkenin kamu görevlileri, işçileri, emeklileri, kadınları, asgari ücretlileri, engellileri ve bütün vatandaşları için hakkımız olanı istiyoruz, haklarımızı istiyoruz.
Ağustos ayında gerçekleştireceğimiz 3. Dönem Toplu Sözleşme sürecinde toplu sözleşme masası, ‘bütçe disiplini’ söylemiyle esaret altına alınmasın diyoruz.
Kamu işvereninin bütçe disiplini ile adil paylaşım arasındaki dengeyi gözeten tekliflerle masaya gelmesini bekliyoruz. Toplu sözleşmenin bütçeye yük olarak görülmesi yaklaşımından vazgeçilsin istiyoruz.
7 Haziran’da milletin onayını alarak kamu işvereni sıfatıyla toplu sözleşme masasına oturacak yeni hükümetin; kamu görevlilerinin mali, sosyal ve özlük haklarına ilişkin beklentilerini karşılayacak bir yaklaşımla masaya gelmesini bekliyoruz.”
Arslan: “Derdimiz var onun için alanlardayız”
Hak-İş Genel Başkanı Mahmut Arslan ise, “Mevlana’nın dediği gibi bizim derdimiz var onun için alanlardayız” diyerek sadece Konya’da değil, bütün Türkiye’de alanlarda olduklarını söyledi. Arslan, “Bütün renkleriyle, bütün sesleriyle alanları dolduran, hakkını arayan, hakkına sahip çıkan, insanlık onurunun yiğit ve saygın temsilcilerini HAK-İŞ adına sevgiyle, muhabbetle selamlıyorum, 1 Mayıs Emek ve Dayanışma gününü kutluyorum” dedi. Arslan, başta Türkiye olmak üzere bütün dünya emekçilerinin 1 Mayıs’ını kutladı ve görkemli, coşkulu ve barış içerisinde geçmesi temennisinde bulundu.
“Bugün Konya’nın alınteriyle buluştuğu gündür”
İşçisiyle-memuruyla, genciyle-yaşlısıyla, kadınıyla-erkeğiyle alanlarda, “Daha Güçlü Demokrasi İçin Yeni Ananayasa” talebini haykırdıklarını ifade eden Arslan, Konya’da toplanan kalabalığın Mevla’nın “gel” çağrısına cevap verdiğini ve Konya’da tarih yazdığını söyledi. Arslan, “Bu gün Konya’nın emek ve alınteriyle buluştuğu gündür” dedi.
“Ne olursan ol gel sendikalı ol”
Hz. Mevlana’nın felsefesine dikkat çeken Arslan, “Hz. Mevlâna’nın emeğe verdiği değer’e muhtacız” dedi. Arslan, “Buradan Mevlana’nın şehri Konya’dan, Örgütsüz, sendikasız kardeşlerimize sesleniyorum, “Ne olursan ol, Yine Gel” , “Örgütlü Ol, Sendikalı Ol, Güçlü Ol” diyoruz. Mevlana’nın şehrinde, işçisiyle işvereniyle mesajını duymak, anlamak ve gereğini yapmak günündeyiz! Emekçilerin özgür iradeleriyle örgütlenmelerinin önünün açılmasını istiyoruz” dedi.
İşte işçilerin talepleri
“Bizim “derdimiz var” onun için alanlardayız” diyen Arslan, kıdem tazminatı, taşeron ve mevsimlik işçilik, geçici işçilerin sorunları olduğunu, iş kazalarının can yaktığını söyledi. Arslan, taleplerini şöyle sıraladı:
“Taşeron şirketlerde çalışanların sendikal örgütlenmesinin önündeki engellerin kaldırılmasını istiyoruz. Taşeron İşçilerin haklarının güvence altına alınmasını istiyoruz. Kamudaki Statü Karmaşasına Son Verilmelidir. Geçici ve Mevsimlik İşçiler ile Aileleri Daha Fazla Mağdur Edilmemelidir. Geçici İşçilerin, Mevsimlik İşçilerin ve 4C’lilerin sorunlarının çözülmesi için haykırıyoruz. Kamuya Kadrolu daha çok işçi alınmasını, Gerçekçi Bir Norm Kadro Sistemi oluşturulmasını talep ediyoruz. Gelir adaletsizliğine itiraz ediyoruz. Sosyal koruma ve sosyal devlet diyoruz. İşsizlik ve yoksulluğun son bulmasını için, insan onuruna yaraşan iş ve ücret talebi için alanlardayız. Angaryaya dönüşen fazla çalışmalara çocuk işçiliğine karşı olduğumuz için alanlardayız. Daha iyi bir sosyal güvenlik sistemi, eğitim hakkı ve fırsat eşitliği için buradayız. Kıdem tazminatı hakkımıza kimse göz dikmesin, kıdem tazminatımız güvence altına alınsın diye alanlardayız. Güvencesiz çalışmayı, kuralsızlığı körükleyen, kayıtdışı istihdamı kabul etmediğimiz için alanlardayız. HAK-İŞ olarak, insanı ve çalışanı önceleyen ekonomi politikaları istiyoruz. Çalışanlara yönelik şiddet ve mobbingin önlenmesini istiyoruz.”
“İşçilerin canı pahasına çalışmasının önüne geçin”
İş kazalarına dikkat çeken Arslan, “Deniz olsam isyanım kıyılara vururdu” diyen Soma şehidimizin annesinin sesinin duyulmasını istiyoruz” dedi. İş kazalarında evlatlarını yitiren anaların, babaların, eşlerin isyanının duyulmasını isteyen Arslan, “Devlete, Hükümete ve İşverenlere sesleniyorum! İş sağlığı ve güvenliği önlemlerini artırın. Sendikalaşmanın önünü açın. İşçilerin canı pahasına çalışmasının önüne geçin. İşçi kardeşlerime sesleniyorum, iş sağlığı ve güvenliği önlemlerine uyun, canınızı tehlikeye atmayın. Önlemler alınmıyorsa bunu, ilgili yerlere bildirin, yerine getirilmiyorsa canınızı tehlikeye atacak şekilde çalışmayın…” uyarısında bulundu.