Eğitim Bir Sen Erzurum 1 nolu Şube 8 Mart Dünya Kadınlar Günü dolaysıyla Şube Kadınlar Komisyonu tarafından bir program düzenledi. Atatürk Üniversitesi Kültür Merkezi (Oditoryum)’ nde Senai DEMİRCİ’ nin konuk olduğu programa yaklaşık 1000 kişi dolayında Eğitim Bir Sen üyesi ve Öğrenciler iştirak ettiler.
Dr. Senai DEMİRCİ Atatürk Üniversitesi İlahiyat Fakültesini ziyaret ederek Dekan Prof.Dr. Nasrullah HACIMÜFTÜOĞLU ile, Prof.Dr. Mustafa AĞIRMAN, Prof.Dr. Sadık KILIÇ ve Şube Yönetim Kurulu üyelerinin de katıldığı bir sohbet toplantısı gerçekleştirildi. İlahiyat Fakültesinde bir çok akademisyenle fikir alışverişinde bulunan Demirci ders olan sınıflara girerek sürpriz yaptı. Abdurrahman Gazi Hz. türbesini ziyaret ettikten sonra Güzel Sanatlar Fakültesine gelerek Dekan Prof.Dr. Reşat KARCIOĞLU’nu da ziyaret eden Demirci daha sonra programın yapılacağı Kültür Merkezine geçti.
Programın açılış konuşmasını yapan Eğitim Bir Sen Erzurum 1 nıolu Şube Kadın Komisyonu Başkanı Özlem KARABULUTLU şunları söyledi:
Kadınların ihmal edildiği toplumların sağlıksız ve niteliksiz olmaya mahkûm olduğunu ifade eden Karabulutlu, “Bugün ülkemizde kadınlar hala çalışma hayatında ayrımcılığa tabii tutuluyor. Kadınları birikim ve üretimiyle değil, görünüşleriyle değerlendiren sorunlu bakış, kadına saygı duymamakta ve adeta tek tip kadın varlığını dayatmakta, buna uymayanları ise çalışma hayatının dışına itmektedir. Kadına uygulanan şiddetin kadınların varlığını tehdit eden en önemli sorunlardan biri” olduğunu söyleyen Karabulutlu, farklı cinslerin birbirine karşı olan güç gösterilerinin kimseye asla huzur getirmeyeceğini belirtti.
Daha sonra kürsüye gelen Şube Başkanı Erkan CİYAVUL şu konulara deyindi:
“Medeniyetimiz, sahip olduğu meziyetlerle kadınla erkeği birbirinin tamamlayıcısı olarak gören, kadınla erkeği eşit kabul eden, hatta “cennet annelerin ayakları altındadır” ilkesiyle kadını yücelten bir anlayışa sahiptir. Bizi biz yapan değerlerimizle tekrar kucaklaştığımızda Anneler Günü, Babalar Günü, Kadınlar Günü, Sevgililer Günü gibi ilgi ve sevginin bir güne indirgendiği, sonra da yıl boyu ilgisizliğin, sevgisizliğin, samimiyetsizliğin egemen olduğu sapmanın yansıması uygulamalar sona erecek, analar, babalar, kadınlar her dakika baş tacı edilecektir. 8 Mart Dünya Kadınlar Günü dolayısıyla yapılan tartışmalarda kadınların tamamının sorunlarını kapsayacak şekilde ele alınmaması ve kadınların hemcinsleri arasında eşitsizliği devam ettirecek şekilde sürdürülmesi, kadına uygulanan en büyük ayrımcılıktır. Bugün ülkemizde kadınlar, hala çalışma hayatında ayrımcılığa tabi tutulmaktadır. Kadınları birikim ve üretimleriyle değil, görünüşleriyle değerlendiren sorunlu bakış, kadına saygı duymamakta ve adeta tek tip kadın varlığını dayatmakta, buna uymayanları ise çalışma hayatının dışına itmektedir. Kadınların sorunlarına gerçek çözümler üretmenin yegâne yolu, insan ve adalet eksenli yaklaşımları ön plana çıkarmak ve batı medeniyetinin dayatmalarına teslim olmamakla mümkündür. Ülkemizde kadınlar arası ayrımcılık yaparak, yıllardır kılık kıyafet üzerinden yapılan baskı ve dayatmalar, kadının sosyal hayatta aktif olarak yer almasının önündeki en büyük engellerden biri olmuştur. Yıllarca üniversite kapılarında oluşturulan bariyerler, kampüslerde ve dersliklerde uygulanan tecrit kısmen son bulmuştur. Fakat eğitimini tamamlayanların kamu sektöründe hizmet üretmesine engel olan “kamusal alan” yalanı devam etmekte ve kadınlar çalışma hayatında özgür bir şekilde yer alamamakta, kılık kıyafet dayatmasıyla karşılaşan kadınlar, hemcinsleri ile eşit şartlarda hizmet üretememektedir. Başörtülü kadınların öğrenim görememeleri, çalışma hayatında yer alamamalarını doğuran zihniyetin, kadının insan olup olmadığını tartışan zihniyetten farkı yoktur” dedi.
Görsel Medya ve Kitle İletişim Araçlarının Aile Üzerindeki Olumsuz Etkileriprogramın böylesine anlamlı bir günde yapılmasına dikkat çekerek, şöyle devam etti. “Dünyada ve Türkiyede Kadınlar günü kutlanırken; Ülkemiz, kadına şiddet ve taciz gibi sorunları bitirmeye uğraşırken, bu unsurlar son yıllarda zararlı televizyon yayınları aracılığıyla evlerin içerisine kadar girmekte, küçük yaşlardan itibaren izleyen çocuklar üzerinde cinsellik ve şiddet içeren objeler çeşitli zihinsel ve psikolojik tahribatlara sebep olmakta, anlatılan olay ve canlandırılan bireylerin bilinç altına yerleştirilmeye çalışıldığı gözlenmektedir. Aile değerlerini tahrip eden yayınlarda ahlak dışı sahneleri ilk izleyenler tepki göstermekte, ama ikinci-üçüncü kez seyrettiğinde o tepki ortadan kalkarak normal bir olaya dönüşmektedir. Evet Kadınlar Günü kutlanıyor ama çocuklarımızı yetiştiren ailelerimiz, çocuklarımızla birlikte maalesef görsel medya ve intenet vasıtasıyla sistematik biçimde adeta beyinleri uyuşmuş, verimsiz ve tembel bir toplum oluşturulma çabaları ile birlikte, ailelerimiz üzerinde düşünsel baskı kurup, çocuk eğitiminde pasifize edilmeye çalışılmaktadır. Günümüzün en etkin iletişim araçlarının başında gelen televizyon aracılığıyla emperyalist dünya sistemi; sorgulamayan, düşünmeyen, sadece tüketime endeksli bir toplum üretmek istemektedir. Kendi değer ve inançlarına yabancı, sosyal hayattan uzak, duyarsız, üretmeyen, sadece tüketen, hayata dair hiçbir şeyi sorgulamadan yaşayan, okumayan, kültüründen uzaklaşan insanlar isteyen bu güçler, ulaşmak istedikleri hedefe varma çabasındadırlar. Birçok TV kanalı farkında olarak veya olmayarak adeta buna çanak tutmaktadır. Kısacası kişilik, kimlik ve inanç bunalımında bir topluma doğru hızla gidiliyor. Aile içi şiddetin ve boşanmaların artması, suç oranlarının yükselmesinde negatif örneklerin büyük etkisiyle, programların birçoğunda şiddete, içkiye, sözde kadın özgürlüğü ve eşitlik yalanıyla eşlerin birbirlerini aldatmasına, intikam duygularının körüklenmesine, saygısızlığa, başıboşluğa, mafyaya, kolay yoldan zengin olmaya, hırsızlığa ve dinî inançlardan uzaklaştırmaya teşvik etmektedir. Geçmişe duyulan özlemi arttırıp, geleceğe dair umutları yok eden zararlı yayınlar, değer yargılarından uzak yetişen nesilleri birçok psikolojik sorunlarla karşı karşıya bırakmaktadır. Bizler kahvenin kırk yıllık hatırını aile içi muhabbetlerde yaşamak istiyoruz. Bu programların evlerimizde misafir olup başköşeye oturması yerine eşlerin ve çocukların güzel yaradılış özellikleriyle ve örnek aile yaşantıları ile bütünleşmelerini istiyoruz. Biz, anne babaya saygının, Allah’a kulluğun ve ahireti hedeflemenin esas olduğu, muhteşem bir manevi medeniyetin mensuplarıyız. Kendi ailemizde, çocuk bilincini erken yaşta bozma tehlikesini algılayarak, çocuklarımızı korumayı amaçlamalıyız. Milletinin derdini kendi derdi gibi algılayan sorumlu bir sivil toplum anlayışıyla hazırladığımız bu programla, hayatımızda önemli bir yer edinen televizyon ve kitle iletişim araçlarının toplum hayatına etkilerini irdeleyerek, farkındalık bilincini arttırmayı hedefledik. Umuyoruz ki bu farkındalık bilinci bir uyanışın başlangıcı olur. Gayret bizden, takdir sizden, muvaffakiyet ve tesir Allah’tan…” dedi.
Tüm misafirlerimizi faydalı vakit geçirmeleri temennisinde bulunarak sözü Dr. Senai DEMİRCİ’ye bıraktı.
Saat 19:00’ da sahneye çıkan Senai Demirci 2 saat boyunca bin kişi tarafından pür dikkat dinlendi. Katılanların tekrarını istedikleri programda tüm konuklara karanfil verildi, sendikamızın kitap ve dergilerinden dağıtıldı. Senai DEMİRCİ ‘nin programdan sonra yaklaşık 23:00’ a kadar izleyenlerin aldığı kitapları imzaladı.
Daha sonra bir gurup akademisyen ve Şube Yönetim Kurulu Üyeleriyle birlikte Meşhur Osmanlı Çorbacısına gidilerek gecenin geç saatlerine kadar programın değerlendirilmesi yapılarak, Senai Demirci ile sohbet edildi.