TOPLU SÖZLEŞME SÜRECİ BASIN AÇIKLAMASI YAPILDI
Şubemiz 05 Haziran 2012 günü saat 12.30’da basın mensuplarıyla bir araya gelerek bir basın açıklaması yapmıştır. Basın toplantısında toplu sözleşme süreciyle ilgili genel değerlendirme, Sayın Başbakanımızın Eğitim çalışanlarıyla ilgili yapmış olduğu açıklamanın değerlendirme ve Türk Eğitim Sen Erzurum 2 nolu Şube Yönetiminin Atatürk Üniversitesi’nde görev yapan üyelerimize cep telefonu mesajı ve mail yoluyla yanıltıcı, tutarsız ve tahrikkar iddialarıyla ilgili bilgilendirme yapılmıştır. Basın açıklaması metni şöyledir.
İlk toplu sözleşme sürecini geride bıraktık. Memur-Sen olarak, toplu sözleşme masasında çalışanların bir sorununu daha çözelim, bir kazanım daha sağlayalım gayretinde iken çalışanların haklarını aramaktan uzak sözde sendikacıların sendikal alanı nasıl kirletmeye kalkıştıklarını hayretle izledik.
Toplu sözleşme sürecinde onurlu ve cesur mücadelemizin malum sendikalarca hayretler içinde izlenmiştir. Memurun hakları noktasında CHP’nin dahi yapamadığı muhalefeti Memur-Sen yapmıştır. Muhalefet boşluğunu da doldurmuştur. KESK’in ve Kamu Sen’in hayal bile edemediği sendikacılığı yapmıştır. İşçi sendikaları yüzde 3+3’e razı olurken, Memur-Sen yüzde 4+4’e hayır demiştir. 19 Nisan’dan itibaren toplu sözleşme öncesi başlattığımız eylemlilik süreci 25 Nisan, 27 Nisan ve 15 Mayıs kitlesel eylemler, 23 Mayıs “ek ödeme ve zam yoksa iş de, imza da yok”eylemlerimiz şüphesiz ki sadece hükümeti değil, malum sendikaları da rahatsız etmiştir. Memur sendikacılığında iş bırakma eylemi, sendikacılık tarihinde ilk defa büyük yankı uyandırmıştır.
Eğitim-Bir-Sen olarak, ilk defa hükümet ile toplu sözleşme masasına oturduk. Yılların biriken sorunlarını çözmek üzere oturduk, 2001 yılında beri biriken sorunların çözümü için. Oysa yıllarca yetkili olup hiçbir sonuç alamayan sendikaların bıraktıkları sorunlardı bunlar. Önce Eğitim-Sen, sonra Türk Eğitim-Sen’in yetkili olduğu yıllarda bıraktıkları sorunlardı. Bugün bunların 16’sını çözdük. Önemli bir kısmı da çözülmek üzere Danışma Kurulu’na sevk edilmiştir. Bu sorunların hepsi neden bu yıl çözülmedi demek en büyük insafsızlık olur. Bu sorunları çözecek olan yine biziz. Bu söylemleri geliştirenlerin geçmişlerine bakmaları yeterli olacaktır. O dönemde verilen zam oranlarına bakmak gerekir. Oysa biz toplu sözleşme masasında da, hakem kurulunda da mücadelemizi verdik. Toplu sözleşme masasını terk ettik, alanlara indik. Eylemse, eylem dedik. Bir sendikanın yapması gereken her şeyi yaptık. Kısacası biz sorumluluklarımızın gereğini yaptık. Diğer sendikaların kirli propagandalarına rağmen sendikacılık dersi verdik. Yaptığımız mücadeleden sadece hükümet değil, malum sendikalar da rahatsız oldu.
Malum sendikaların üyelerinin; bu sendikaların, emek mücadelesini yozlaştırmalarına, sendikal mücadele alanını kirletmelerine, kendi basit ve ucuz çıkarlarını memurların haklı mücadelesinin önüne koymalarına ve mağduriyetlerinin üzerinden çıkar hesapları yapmaları etik bir politika değildir.
Ülke genelinde süreç yaşanırken İlimizde de benzer şeyler yaşanmıştır. Atatürk Üniversitesinde toplu sözleşme süreci ile ilgili Türk Eğitim Sen Şube yönetimi akademisyenlere cep telefonu mesajı ve mail yoluyla ; “Memur Sen’in Hakem Heyeti üyesi Aydın Başbuğ, masada memuru sattığı ve yine Öğretmenler ve Akademisyenlerin ek ödeme konusunda Memur Senin hiçbir çaba sarfetmediği” propagandası yapılmıştır.
Oysa diğer konfederasyonlarla birlikte Memur-Sen temsilcileri ve Memur-Sen tarafından hakem kuruluna aday gösterilen akademisyen üye de karara karşı muhalefet şerhi düşmüştür. Ama Kamu-Sen, kirli bilgi üreterek, Memur-Sen’in 7’ye karşı 4 oyla kararı imzalandığını kamuoyuna duyurmuştur. Ancak, yalancının mumu gece saat 01.58’de sönmüştür. Eğitim-Bir-Sen olarak, ‘Ek ödeme yoksa, imza da yok’ diyerek mutabakat metnini imzalamadık.
Sendikacılık anlayışlarını ve stratejilerini yalan, kışkırtma ve çarpıtma üzerine bina eden Türk Eğitim-Sen, toplu sözleşme görüşmeleri sürecinde de aynı ilkelerini tatbik etmiştir. Dertlerinin, eğitim çalışanlarının sorunlarına çözüm bulmak olmadığı, bu süreçte Kamu İşveren Heyeti’ne yöneltmeleri gereken tepkiyi Memur-Sen’i ve Eğitim-Bir-Sen’i zor durumda bırakacak yalan ve çarpıtma içerikli bir strateji yürütmeleriyle çok net olarak ortaya çıkmıştır.
Memur-Sen’in ve Eğitim-Bir-Sen’in genel yetkili sendika olmasını içine sindiremeyen bu sendika görünümlü oluşum, memurların çıkarlarını gözetmek yerine, gerçek dışı bilgileri üyelerine mesaj atarak, alanda bilgi kirliliği oluşturma gayreti içerisine girmiştir.
Toplu Sözleşme sürecinde Hakem heyetini Kamu-Sen ve KESK, katılmama yönünde yaptığı hamlelerine (ki bu hamle Memurun aleyhine bir süreci başlatacaktı) Memur Sen engel olmuştur. Eğer Memur Sen de bu karara katılsaydı yetki o zaman Bakanlar Kurulunda olacaktı. Bu da memurların aleyhine bir durum oluşturacaktı. Yüzde%16 zammı da biz istedik, burada bu maçın bitmediğini yiğitçe haykırdık. Şimdi soruyorum. Bakanlar Kurulu 2+2 veya 3+3 gibi bir zam kararı alsaydı, masada kazanılan haklar yok sayılsaydı bunun sorumlusu kim olacaktı.
Bu yüzden Türk Eğitim Sen Erzurum 2 nolu şube başkanına sesleniyorum. Şov yapmasınlar ülkeyi kaosa götürecek, insanları birbirine düşman yapacak söylemlerde bulunmasınlar. Bu ülkenin her zaman bir olmaya, tekvucüt olmaya ihtiyacı vardır. Geçmişte bize sarı sendika yaftası vurmaya çalışanlar şimdi hiçbir siyasi oluşumun yanında olmadığımızı umarım anlamışlardır.
Burada ayrıca değinilmesi gereken bir konu da Toplu Sözleşme süreci yaşanırken Sayın Başbakanımızın 1624 TL maaş alan öğretmenin isyanını anlamak yerine ‘Öğretmen maaşları memura haksızlık’ söylemidir. “Bu camia benim en çok saygı duyduğum kesimdir” sözünün devamını uygun bitirmesini arzu ederdik. Tıpkı 24 Kasım 2010’da öğretmenlere yönelik, “Bizler, hükümetimizi kurarken ‘önce insan’ parolasıyla yola çıktık, ‘İnsanı yücelt ki devlet yücelsin’ dedik. İnsana yapılan her yatırım, insanın yetişmesine verilen her emek bizim nazarımızda kutsaldır. Bu anlayışla en fazla yatırımı eğitime yaptık, eğitimi her şeyin önünde tuttuk; eğitimcilerimize, öğretmenlerimize özel önem atfettik” sözlerinde olduğu gibi. Bizim nazarımızda eğitim çalışanları ve tüm çalışanlar topyekün değerlendirilmesi gereken devletimizin temel dinamikleridir. Devletimiz artık bütün çalışanlarına şevkat elini uzatarak adil gelir dağılımı politikaları üretmesi gerekmektedir.
Eğitim-Bir-Sen olarak bugüne kadar hakkı savunduk, haklıyı savunduk. Değerlerimize saldıranlar karşısında dik durduk ama diklenmedik. Hükümetle olan diyaloglarımızda da haklıyı savunarak, dik durup diklenmeyeceğiz. Ek ödeme mağduriyeti giderilene ve gelir adaleti sağlanana kadar mücadelemiz devam edecektir. Bundan sonraki süreçte sloganımız “Gelir Adaleti Sağlanıncaya Kadar Yüzdelik Zamma Hayır” olacaktır.
Erkan CİYAVUL
Şube Başkanı